Türkiye Ana Akım Medyasının “Ölü İsim” Problemi ve Trans İsim Stratejileri

Ses - 14     45-57     Kazım Tolga Gürel


Özet

Türkiye ana akım medyası, özellikle söz konusu “ötekileştirilen kesimler” olduğunda oldukça problemli ve çoğu zaman insan haklarına aykırı haberler üretmektedir. LGBTİ+’larla ilgili genellikle homofobik yargılarda bulunan ve sıfatlar kullanan haber üreticileri, kitlelerin “ortak zemin” olarak ürettikleri mana bloklarına uygun bir biçimde, onların klişeleşmiş yargılarını besleyerek ve homofobik basmakalıp fikirler üzerinden haber yazmaktadırlar. Özellikle translarla ilgili haberlerde kullanılan sıfatlar, ölü isimler ya da “travesti” gibi olumsuz cinsel kimliklerle çağrılmalar çok yaygındır. Transların kendi özgür iradeleriyle değiştirdikleri isimler, “takma ad” ya da “lakap” sıfatlarıyla ötekileştirilmekte ve yeni kimliklerine saygı duyulmaması, haber üretim pratiğinde onları özneleştiren söylemlerde ortaya çıkmaktadır.

Bu çalışma, ana akım gazetelerdeki haber üretimi sırasında translara yönelik isim stratejilerini gösterecek ve ölü isim olgusunu anlatacaktır. Translarla ilgili özellikle polis-adliye haberlerinde oldukça fazla kullanılan ölü isim, bir insanın hakkını gasp etme stratejilerinden biridir. Bu bağlamda, 2018-2020 yılları arasında ana akım gazetelerde yayımlanmış haberlerde trans kimlikli kişiler için ölü isim kullanımına ilişkin bulguları saptamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda Google arama motoruna “2018 Travesti haber”, “2018 Trans haber”, “2019 Travesti haber” ve “2019 Trans haber” yazılmış ve arama motorundan “rastgele örneklem” şeklinde çekilen polis-adliye haberleri incelenmiştir. Bu haberlerin başlıkları ve spotlarında kullanılan ve haberin öznesi transları niteleyen sıfat ve isimler gösterilmiş ve isimlendirme şekli yorumlanmıştır.


Anahtar Kelimeler: Ölü İsim, Trans, Özneleşme, Hegemonya, İdeoloji, Strateji

 

ÖZNELEŞME VE ÖLÜ İSİM

İnsan isimleri zaman içerisinde değişir ve belli isimler değer kaybederek tarihe karışırlar. Örneğin Eski Türk kültüründe köpek kültünün varlığından söz edilmekte ve insanların “köpek” olarak adlandırılmalarına rastlanmaktadır (İnayet, 2013). Oysa bugün “köpek” kelimesi Türkiye kültüründe bir hakaret olarak anlaşılabilir. Halkların hafızasında yer eden siyasî, kültürel, ekonomik, sosyolojik dönüşümler veya dinamikler, destanlara, atasözlerine, deyimlere aksederler. Ayrıca bu değişimler ve toplumun anlam blokları bütün bir söz varlığına ve kişi adlarına da yansır (Yılmaz, 2020). Her toplumun kendi folklorundan beslenen bir ad verme olgusu, evrensel bir olgudur. Bir nevi zorunluluk olan ad verme olgusundan yoksun herhangi bir toplum yoktur. Verilen adın anlamının çocuğa geçeceği inancı; adın seçimini, veriliş şeklini, adı veren kişiyi etkiler ve ad vermeyi gelişigüzel bir davranış olmaktan çıkartır (Altun, 2004: 171).


Dil, yalnızca dış dünyanın algılanması için değil aynı zamanda insanın iç dünyasının anlaşılması için de birtakım işlevlere sahiptir. Kendi dışındaki varlıklara kelimeler atfederek onu anlamlandıran ve zihninde somutlaştıran insan, iç dünyasının ögelerini de kelimeler aracılığı ile anlamlandırır. Bu gereksinimin temelinde dil ve düşünce arasındaki ilişki bulunmaktadır (Hirik, 2021).


İnsan isimleri kültürün olumlu bulduğu, toplumsalın evriminde güç, güzellik, naiflik vb. gibi niteliklerle donatılmış ve toplumun inançlarıyla bağlantılı kelimelerden oluşur. Türkiye, iki kıta arasında bir köprü olan coğrafyadır. Çeşitli kültürleri birleştirir ve çok fazla halktan oluşur. Kültürün tarih boyunca çok hızlı evrildiği coğrafyalardaki isim çeşitliliği, coğrafyanın bir köprü ve ticari anlamda her dönem önemli bir nokta olmasından dolayı pek çok kültürün iç içe girmesi ile bağlantılıdır. Türkiye’de Türk, Arap, Kürt, Çerkez, Arnavut ve burada sayamayacağımız kadar halkın dillerinin etkisi vardır. Pek çok mezhebin inançları ve halkların çeşitliliği dolayısıyla isim çeşitliliği gelenekten günümüze kadar sürer. Ancak geleneğin ötesinde küreselleşen kültür ve görsel kültürün teknoloji aracılığıyla coğrafyalardaki egemenliği sayesinde yeni isimlerle hızlı buluşmak mümkündür. Sürekli olarak değişen akımlar ve moda olan dalgaların etkisi bu isim çeşitliliğini kat be kat artırmıştır. Tüm bunlara ek olarak bireyselleşme sonucu bazı insanların ailenin ve geleneğin onlara yüklediği isimleri reddettiği de görülmektedir. Egemen paradigmaya isyan eden bazı insanların isimlerini değiştirmesi ve cinsiyet ya da din değiştirerek yeni isimlerle buluşması sıkça görülebilen durumlardır. Muhafazakâr ve faşist kesimler bu durumdan rahatsız olsa da değişim yaşamın temelidir ve çok kültürlülüğün güzellikleri kabul edilmelidir. Tüm bunlar coğrafyayı, bir isim cennetine dönüştürerek kültürel çeşitliliği ve bu çeşitliliğin getirdiği zenginlikleri arttırmaktadır.


İsimler, zaman içinde yapısal değişimler sonucunda değişirler. Bir dönem moda olan isimler, zaman içerisinde eskirler ve sönükleşirler. Ayrıca isim, iktidarın çehrelerine tabidir ve iktidarın çehrelerini insanın benliğine taşır. Bunu taşımakla kalmayarak iktidarın ürettiği kimlikleri, bilince sabitler. Örneğin “erkek” ve “kadın” isimleri cinsiyet kimliğinin sabitlenmesinde önemlidir. Cinsiyetlendirilmiş isim, bir geminin denize demir atmasında olduğu gibi bedene cinsiyetini sürekli anımsatarak onu sabitler. Tıpkı cinsiyet gibi pek çok kimlik de isimle sabitlenir. Örneğin henüz görülmemiş ama ismi duyulmuş “Deniz”in (Türkçe’de unisex bir kişi adı) cinsiyetinin muğlaklığı sürer. Ahmet’in (Türkçe’de erkek ismi) ise erkek olduğuna dair yanılsama, sorgulamadan devam eder.


Ölü İsim, Kaos GL’nin “LGBTİ+ Hakları Alanında Çeviri Sözlüğü” adlı çalışmasında “Dead Name/Ölü isim”, kişilere doğduklarında verilmiş olan ve artık kullanmadıkları isim olarak tanımlanmaktadır. Uyum süreci sıklıkla yeni bir isim almayı da içerdiğinden daha çok trans insanlarla bağdaştırılan bir terimdir. Doğumda verilmiş bu isimlerin (atanmış isim) artık kullanılmaması gerektiğine işaret etmek için “ölü” denilmektedir. Devlet kurumları tarafından kayda geçirilmiş olsun veya olmasın, kişilere kendi seçtikleri isimler ile hitap edilmelidir (Kaos GL, 2020).

 

Özneleşme

Özneleşme, atmosfer gibi insanı saran bir kültürün onu, içsel ve biyolojik getirileriyle harmanlanarak biçimlendirmesidir. Biyolojik getirilerin hiçbirinin toplumsal kodlama dışında bir anlamı yoktur. Toplumdan bağımsız bir biyoloji yoktur. İnsan, çoğunlukla “seçmeden maruz kaldığı” koşullar ve sonrasında kendi seçimleri sayesinde değişir ve gelişir. Ancak bu değişim sürekli bir akış halinde olduğu için, bunların sürekli olarak yeniden üretimine karşı sabitlenmeye/sabitlemeye ihtiyaç duyar. Benlik bir ben sanrısına sahiptir. Lacan’a göre, benlik, dil yoluyla oluşan bir serap gibidir (Lacan, 2013). Özne, akışın hızına kapılmamak adına pek çok konuda bilincini sabitleyerek var olma çabasına girişir. Değişime karşı olguları muhafaza etme ihtiyacı, belirsizliğe ve sürekli akışa karşı duyulan korkudan kaynaklanır. Aidiyet, kategorizasyon, sınıflandırma ve isimlendirme bir anlamda bu değişimin karşısında konumlanan biçare muhafazakâr duruşlardır. Muhafazakârlık, bir zamana dahil olurken onu dondurma ve durdurma sanrısı geliştirebilme mücadelesine dönüşmeye mahkûm bir ideolojidir. Yaşamı dondurarak ya da yavaşlatarak içine dahil olabilmek ya da akışı bilincin hızına paralelleştirerek güvende kalabilmek çabalarıdır. Sabit bir isim ve sabit bir kimlik, sabit olan her şey gibi bir sanrıdır.


İnsanın ismi, özneleştirilişin sürekliliğine karşı bir tür sabitlik sanrısı üreten bir tür çapa gibidir. Huffer’in bir çeşit çoğulluk olarak tarif ettiği (Huffer, 2009) ve herhangi bir sabit tözden söz edilemeyecek olan özneleşme süreci; sabit bir ruh, bir an ya da bir varoluş biçimi değildir. Özneleşme dışında sabit bir “insan formu” yoktur ve insan olmak, doğumdan ölüme kadar özneleşmek demektir. Mezarın, ölümle ilgili bilinmezliği ve sonsuzluğu bir sabitliğe dönüştürmesinde olduğu gibi isim de akışı ve sürekli özneleştirmeyi durdurma çabasına girişmektir. İsim, sürekli devinimi sabitleyen unsurlardan biri, belki de en önemlisidir. Her kimlik gibi, akışı, belirsizliği ve sürekliliği sabitleme çabası olan isim; bir tikel kimliktir.


Tikel kimlik olarak isim, Foucaultyen anlamda bir dispozitiftir; ki Deleuze de buna vurgu yapar. "Dispositif" kelimesi, Türkçe’de düzenek, tertip veya mekanizma gibi anlamlara gelir ve Fransız filozof Michel Foucault'nun çalışmalarında bilgi, iktidar ve pratikleri bir araya getiren iktidara entegre edici bir yapıyı ifade etmek için kullanılır.  İnanç, taklit ve arzu üzerinden süren sonsuz akış (Deleuze, 2023, s. 64), bilinçte bir sabitlenmeye ve özneleşmeyi “insan” olabilmek için yavaşlatmaya ve durdurmaya ihtiyaç duyar. Aksi halde özne, oluşamayacak ya da oluşsa bile sembollerde buluşamayacak ve “psikotik” olarak damgalanacaktır. İsim dispozitifi, Deleuze’ün bahsettiği panoptik bir dispozitifin, bakışın iktidarının nesneleri sabitlemesindeki gibi özneyi bilişsel bir konumda tutmaktadır. Deleuze, panoptik dispozitifin her şeyi gören iktidar problemine karşı, kuvvetin deviniminin durdurulmasını gözetleyen bakışın, iktidar probleminden doğan teknolojik bir yanıt olduğunu vurgular (Deleuze, 2023, s. 65). İsim de bir tür içsel panoptik bakış sağlar. Öznenin kendi varlığıyla muğlak ve çok da sabit olmayan ilişkisine bir çapa ve sabitleme görevi görür.


Tüm bu içsel bakış, sadece ve sadece özneyle ya da toplumun zamansal bir kesitiyle ilgili değildir. O kültürün tarihiyle de ilgilidir. Kapital’in 1. cildinde Karl Marx, “ölü diriyi yakalar” demektedir (Marx, 2011, s.17). Bu, tarihselliğin o ana yüklediği kaotik güçlerin insana yüklenmesi ve insanda yeni olan ne varsa bununla çatışması anlamına gelir. Değişim ve akışın kuvveti ile tarihsel yükün kuvveti arasındaki ilişkide sıkışmış olan insan, özneleşme sürecinde bir anlamda “icat” haline gelir. Deleuze’e göre icat, tekil kuvvetlerin buluşmasıdır. Birbirlerine çeşitli stratejilerle eklemlenmeleri ve birbirlerini dışarıda bırakmaları ile şekillenen bir iktidar stratejisidir (Deleuze, 2023, s.43). Her insanın birbirinden farklı olması, özneleşmenin bu iki büyük kuvvet arasında gerçekleşmesi ile mümkün olmaktadır. Diriyi yakalayan “ölü” ile diriyi özneleştiren çaprazlama kuvvetlerin anda ve bilinçte vücut bulabilmesini sağlayan temel araç ise dildir.


Belli bir tarihsel ve sosyal sistemin anlam yapısının içselleştirilmesi dile yansımaktadır ve dünya görüşünün toplumsal olarak nesnelleşmesinin, bir anlamda maddileşmesinin yolu dildir (Luckmann, Berger, 1967 s. 91). Sosyal sistemin insan üzerinde cisimleşen hallerinden birinin de isim olduğu iddia edilebilir. Çelik’e göre, sosyolinguistik bir fenomen olan isimler, toplumun kolektif hafızasında yer alan dönüşüm ve kırılma evrelerini dile yansıtan sembollerdir (Çelik, 2006). Kırılma evrelerinin isim üzerindeki etkisi özellikle medyanın toplum üzerindeki etkisinin arttığı 1980 sonrası süreçte değiştiği söylenebilir. Özellikle 1980 sonrası isimlendirmeler toplumsal kırılmalardan öte popüler kültürün etkisinde gerçekleşmektedir. Popüler kültür insanların özneleşme sürecinde her noktada etkilidir ve bu isimlendirme pratiklerine de yansımaktadır. Yegin’in “Popüler Kültürün İsim Belirlemeye Etkisi” adlı çalışması bu savı güçlendirmektedir. Çalışmada Türkiye’de 1960-2018 yılları arasında yaşanan siyasal ve toplumsal olayların sonuçları dikkate alınarak veriler yorumlanmıştır. İncelenen yıllar arasında, Türkiye’de popüler kültürün etkisinin sonucu olarak futbolcuların, sanatçıların ve dizi-film karakterlerinin ailelerin isim belirlemesinde ilham verici olduğu ortaya konmuştur (Yegin, 2020).

İnsanlaşma sürecinde isim, bir dilde benliğe en fazla yapışan kelimedir. İsim, bilince yapışır ve onunla ayrılmaz bir bütün olur. Goethe “Dichtung und Wahrheit” eserinde şöyle söyler: “Bir insanın özel ismi, sadece o insanın etrafını çevirmiş ve gerektiğinde çekilip çıkarılabilecek bir örtü gibi değildir. İsim insana kök salmış, onu yaralamadan ondan sıyrılamayan ve kazınamayan deri gibidir (2015, s.433).”  Goethe’nin “kazınamayan deri” diyerek metaforlaştırdığı isim, bazı durumlarda sosyalizasyonu kazımak istercesine bir tepkiye maruz kalarak yırtılıp atılabilir ya da eğilip bükülebilir.


İnsanın isimle ilişkisi her zaman uyum içerisinde değildir. Özneleşmenin en temel belirleyicilerinden biri olan isim, insanın içsel iletişiminin en etkileyici unsurlarından biridir. Toplumsal sınırlarla uyumlu olmak, insan isminin niteliklerindendir. Foucault’nun “sınır-tutum” dediği kavramsallaştırma burada devreye girmektedir. Foucault’ya göre, belli bir zamana bağlı olan çevre, öznenin konumunu ve özneleşmesini belirler. Tarihsel normatif sınırlar deneyimlere ve nesnelere yansır. Ancak aynı zamanda özdeşleşimle birlikte bu sınırlara yönelik eleştirel bir tutum da belirir. Foucault’nun (2011) “sınır-tutum” olarak kavramsallaştırdığı bu eleştirel tutum, kişinin ismiyle uyumsuzluğunu beraberinde getirebilir bir öznelliğin üretimiyle ilişkilendirilir ve “karşı-özneleşme” biçiminde karakterize edilebilir.


Öte yandan özneleştirme, ilgili kişinin öznelliğinin -davranışının, kimliğinin ve benlik duygusunun- merkeze alındığı bir iktidar yöntemidir. Foucault'ya göre hapishane teknolojisi, kişinin kim olduğunu değiştirmeyi amaçlar (Foucault, 2016, s.128). Bu, toplum denilen soyut olgunun öznelerde yaratmak istediği etkinin aynısıdır. Marşlar, dualar, semboller, mana blokları ve tüm bu sistem sanrısının temel hedefi, Foucault’nun hapishane stratejilerini özetlediği “kişinin kim olduğu gerçeğini unutturmak” üzerine şekillenmektedir ve “özneleştirme” kelimesi bunu karşılar. 


Foucault’ya göre modern özneleştirme üç izleği takip eder: Söylem kurulumları içerisinde inşa edilen bilgi öznesi, dispozitifler içerisinde uyumluluğu takip eden iktidar öznesi, eylemlerinin sorumluluğunda olan etik özne. Bilgi öznesi ve iktidar öznesi, etik özneye nazaran dışsal ve önceden belirlenmiş stratejilerden oluşur (Foucault, 2011, s.58). Etik özne, kendiliğin dışsal belirleniminin ontolojik eleştirisini içerir (Foucault, 2015, s.9-10). Özneleştirici stratejilerin bilgi ve iktidar kiplerinin en üst düzey temsilcisi olan isimdir. “Kazınamayan deri” olarak metaforlaştırılmasının nedeni işte bu varoluşu etkileyen gücüdür. Ancak etik özne, karşı-özneleşmenin bir direniş stratejisi olarak bu deriyi kazıyacak güce de sahiptir. Etik özne, benliğin tüm varlığını dönüştürebilecek güçtedir.


Özneleştirme, baskı araçları ve korkutmayla disipline etme değildir; benliği sorgulama sınırlarının içselleştirilmesidir. Özneleştirme araçlarına tabi olma durumunda özne seçim yapmaz, öğrenileni geliştirir ve öğrenilenle sosyalleşir. Bu sosyalleşmenin sınırları içerisinde kalır.  Karşı-özneleştirme sırasında özne, seçim yapar ve seçimi dahilinde sınır-tutum baskılarla mücadele eder ve kimi zaman ona yüklenen mana bloklarını da kırar. Cinsiyet, inanç ve çeşitli dogmaları sorgulayarak ya da sorgulamadan terk eder. Gortler’e (2020) göre, karşı-özneleştirme, kişinin sorumlu tutulduğu süreçleri tanımlamasını sağlayan iktidar ilişkilerini yeniden ele almaya yönelik dönüştürücü, yaratıcı ve yenilikçi bir girişimdir. Karşı-özneleşmenin öz-dönüşüm pratiklerinden en köklülerinden birisi de isim değiştirmektir.


Butler’a göre yaralayıcı ifadeler özellikle adlandırılmayla ilişkilidir. Butler, bir adla çağrılmanın bir toplumsal varoluş imkânı ve kişiye bir alan açtığını söyler. Yaralayıcı bir dille çağrılmak ise bu alanı kapatma çabasıdır. Ancak Butler, buradaki sürecin ikiliğine de gönderme yapmaktadır. Yaralayıcı bir dille ve adlandırılmayla çağrılmak, kişiyi felç eden bir etkiye sahip olduğu gibi onda direnişe de neden olabilir (Butler, 2019). Yaralanabilirlik; bir kümelenmeye, öfkeye, gruplaşmaya ve direnişe neden olabilir. Gerçekten de yaralanabilirlik toplumsal ilişkileri değiştirir ve koşullandırır. Butler’a göre yaralanabilirlik, sadece edilgen bir tavır değildir. Bu, direniş pratikleri dahil, şekillendirilmiş toplumsal ilişkiler kümesi dikkate alındığında görülür. Yaralanabilirliği şekillendirilmiş toplumsal ilişkiler ve eylemler olarak görmek, direniş biçimlerinin neden oldukları biçimde ortaya çıktıklarının anlaşılmasında yardımcı olabilir. Tahakkümü her zaman direniş takip etmese de eğer gücü çerçevelendirme biçimleri yaralanabilirlik ve direnişin ortak işleyebilmesini kavrayamazsa yaralanabilirlikle açılan bu direniş alanları doğru tanımlanamayabilir (Butler, 2020). Butler’dan yola çıkarak şu ihtimal iddia edilebilir: Yaralayıcı dil ve ölü isimle adlandırmalar, karşı-özneleşmeyi sağlamlaştırmakta ve ona yapıyı kıracak bir atılım gücü verebilmektedir.


Ölü İsim

İnsan, erekselleştirilmiş, arzu ve duygulanımlarla donatılmış bir formdur (Deleuze, 2023). Trans, bedensel göstergelerini değiştirmektedir. Ancak bu basit bir eylem değildir. Bir göstergeler bütününden farklı bir dizgeye doğru evrilmek, tüm bilinci ve insan denilen formu biçimlendiren katmanlı bilgiler bütününü de etkiler. Bu, köklü bir paradigma değişimidir. Deleuze’e göre değişen göstergelerle birlikte, katmanlı bilgiler ve onların bağlı olduğu fonksiyonlar da değişir. Ereksellikler, formdan forma geçiş yapar (Deleuze, 2019).  Cinsiyet dönüşümü; tekillikler arası geçiş, kuvvetler arası ilişkilerde farklı bir noktada konumlanmaktır. Bu, iktidar ağında ve akışındaki bir formun, bir göstergeler bütününün değişimidir. Cinselliğin sonsuz çeşitliliği içerisinde bir yer bulma ve sabit kalma ihtiyacıdır. İsim, akışa karşı bedene ve bilince atılan bir çapa görevi görmektedir.


 Ölü isim; istenmeyen bir bilişsel durumun, bir yaşam dizgesinin, bir tutsaklığın simgesidir ve bu anlamda metaforik olarak alınmış kötücül bir urdur. Kapatılmak istenen pek çok yaşanmışlığı simgeler. Bu anlamda kişiye hatırlanması ve özellikle topluluk içerisinde bu isimle duyurulması gerginlik ve anksiyete kaynağı olabilir. Goffman’ın “toplumsal bağlamlarda üretilen ve karşılaşılması muhtemel kategorilerin simgesi” (Goffman, 2014, s.30) olarak işlev gören ölü isim, kişiye uyum öncesi damgalamaların hatırlatılmasını da beraberinde getirebilir.


Bu anlamda ölü isim kullanımı bir sembolik şiddet ve mikro-faşizmdir. Mikro-faşizm, mikro-agresyonların birleşmesi üzerinden kurulan ilişkiselliklerin kişinin benlik kurgusuna verdiği zarardır. Estetik kaygılardan türeyen “olumlu beden” ölçütlerine uymamaktan sağlamcılık (ableism) ideolojisinin beden üzerindeki hakimiyetine kadar pek çok noktaya varabilecek gündelik ilişkilerdeki olumsuz, alaycı, küçümseyici ifadelere kadar pek çok şeyi kapsayan olgular mikro-faşizmin çerçevesindedir. Mikro-faşizmin çerçevesi içerisindeki mikro-agresyonlar, yabancılaşmış bireylerin maddi yaşamdan aldıkları darbelerin telafisine yönelik hareketler ve bir çeşit öteki üzerinden “kendini tamamlama ve ‘tam’ hissetme çabası” olarak tanımlanabilir.


Arijs ve diğer araştırmacıların Belçika’da on LGBTİ+ gençle yaptıkları çalışmada bu gençlerin mikro-agresyonlardan nasıl zarar gördüklerini ortaya koymuşlardır. Yalnızlık ve sadece aynı kimlikteki insanlarla iletişimde kendilerini rahat hissetme, toplumsal ilişkilerde gerginlik vb. gibi semptomların nedeninin bu agresyonlar olduğu söylenmektedir. Çalışmada mikro-agresyonları yanlış cinsiyetlendirme, ölü isimle çağrılma, varlıklarının inkârı, kişinin kendisinden utanmasına veya kötü hissetmesine neden olma ve uygunsuz sözler veya şakalar gibi (ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere) ilişki biçimleri içerisinde olduklarını göstermişlerdir. Daha ince ve günlük şiddet deneyimleri olarak ortaya çıkan psikolojik ve sözlü şiddet biçimleri olarak tanımlamışlardır (Arijs, Burgwal, vd., 2023).


Butler ve Athanasiou’nun “mülksüzleşme” olgusu, “yeri olmama”, “gözden çıkarılabilir olma”, “yarı-yurttaşlık statüsüne indirilme” ve “normatif sınırların dışına itilme” ile gerçekleşmektedir. LGBTİ+’lardan “tiksinti duymak”, onların varlıklarını reddetmek ve kendi isimlendirmelerine karşı her türlü hareket aslında bir “mülksüzleştirme”dir. Butler ve Athanasiou; mülke sahip olanların, haklara ya da ekonomik işlevselliklerde daha avantajlı olma durumlarına dikkat çekmişlerdir. Bu avantajlı durumların özneleşmenin bir parçası olduğunu ama bunun aynı zamanda, bir dezavantaj olarak özneleri “normal” içerisinde sınırlandırdığını söylemektedirler. Mülkün ve avantajlı durumların, öznelerin bilinçlerini normatif bir kalıplara sıkıştırıldığını savunurlar. Deleuze’ün (2023) normali bir şiddet üzerinden tanımlamasıyla aynı perspektiften bakarak özneleştirmeyi de bir çeşit şiddet üzerinden okumaktadırlar (Butler, Athanasiou, 2016, s.46-55).


Belki de bu normalleştirmelerin bu şiddeti, öznelerin ötekiye karşı mikro-agresyonlarını tetikleyen bir dürtüye neden olmaktadır. Öznelerin mikro-faşist davranışlarının ötekiye yönelme nedeni ile ötekinin mülksüzlükten (yersiz-yurtsuzluktan) kaynaklı özgür alanlarının görülmesi ve bunun “norm”a karşı tehdidi olabilir. Ölü isim, atanmış bir isim olarak mülkün temeliyken; yeni seçilen isim, bir mülksüzlük belirleyicisi ve özgürlük alanı olarak görülebilir.


İsim, bir kişinin kimliğinin ve bireyselliğinin temel bir parçasıdır. İsmin gerçekten de bilinçte somut etkileri vardır. Bir kişinin adının doğru kullanımı, o kişinin saygı gördüğünü ve varlığının görüldüğünü hissetmesine yardımcı olabilir. Yanlış kullanım ise kişinin moralinin bozulmasına, dışlanmasına ve hatta tehdit altında hissetmesine neden olabilir. Bununla birlikte, yanlış isimlendirme yaygın bir durumdur. Tanıdık ve bilinir olmayan isimlerle karşılaşıldığında, konuşurken ismi yanlış telaffuz etme ve yazarken yanlış yazma eğilimi vardır. Diğerleri, ismini yanlış telaffuz etme korkusuyla bir kişiyle konuşmaktan kaçınabilir ve bu da izolasyona yol açabilir. Bir başka yaygın ihlal de bir kişiye artık kullanmadığı ve mevcut kimliğini yansıtmayan bir isimle hitap etmektir. Bu durum, ölü isimle temsil edilen travmaları yeniden ortaya çıkarabileceği için trans topluluğu açısından önemlidir (Roberst, Takir, vd. 2022).


Transların önceki isimleriyle ilişkilerini tanımlamak için kullanılan birkaç farklı terim vardır: ölü isim, verilen isim, atanmış isim, doğum ismi, yasal isim ve eski isim (Sinclair-Palm & Chokly, 2023).  Bu kelimelerin çeşitliliği, isim ile insan arasında kurulan bağların yapaylığını gösterir gibidir. Ancak her ne kadar yapay ve toplumsal simgeler de olsalar isimler, özbenliğe yapışırlar. Trans topluluklarında artık oldukça yaygın olmasına rağmen, “ölü isim” terimi, diğer terimlere göre nispeten yenidir ve kavramın geçmişinin izini sürmek zordur.


Bu çerçevede Bradley’nin Birleşik Krallık’ta Galop adına hazırladığı Transphobic Hate Crime Report 2020 araştırmasında katılımcıların en sık aktardığı deneyimler istilacı sorular sorulması ve sözlü tacizdir. Araştırmada katılımcıların %81'i transfobik nefret suçunun bir türüne maruz kaldığını bildirmiştir. Galop’un bu araştırmasında “istilacı sorular”dan hemen sonra en yüksek oranda bildirilen transfobik eylemin kişinin ölü isminin hatırlatılması olduğu görülmektedir. Cinsel kimlik nedeniyle sürekli olarak tacize uğramak veya başkalarının kişinin varlığını kabul reddetmesini tekrar tekrar deneyimlemek, kişinin kim olduğunu ve varlığını kabullenmesini ve özgürce yaşamasını zorlaştırmaktadır (Bradley, 2020).


Bir trans bireyin seçtiği isme saygı duymak bir haysiyet ve güvenlik meselesidir. Başkalarının onları, kendi seçtikleri isim ve zamirlerle çağırdığını duymak önemli bir onay ve saygı biçimidir; bu onay olumsuz ruh sağlığı sonuçlarını büyük ölçüde azaltabilir. İsmini değiştiren insanlar, doğumda verilen ve ölü isim olarak bilinen eski isimleri; taciz, şiddet, istismar, fiziksel ve cinsel saldırı ve kendilerini tanımlamadıkları bir cinsiyet de dahil olmak üzere çeşitli travmalarla ilişkilendiriyor olabilir. Ölü bir isme veya yanlış cinsiyetlendirmeye sürekli atıfta bulunulması, geçmiş travmayı yeniden canlandırabilecek ve trans bireylere psikolojik olarak zarar verecek bir aşağılamadır (Gaskins, McClain; 2021).


Translar, yaşamlarının pek çok noktasında ölü isimle ilgili sorunlar yaşamaktadırlar. Şimşek’in hastanedeki seks işçilerinin yaşadığı hak ihlalleriyle ilgili çalışmasında transfobinin iletişime yansıdığını göstermektedir. Bu durum, genelde kişilere ölü isimleri ile hitap edilmesi, alaycı bakışlar, kişinin atanmış cinsiyetine göre servise yatırılması şeklinde gerçekleşmektedir. Damgalama ise seks işçiliğinin başta HIV/AIDS olmak üzere çeşitli hastalıklarla ilişkilendirilmesi biçiminde görülmektedir. Görüşülen seks işçileri, sağlık personelinin kendilerine kimliklerinde yazan atanmış isimle (ölü isimleri ile) hitap etmelerinin kendilerini incittiğini söylemişlerdir. Bu durumun Türkiye’deki sağlık kurumlarında sıklıkla yaşandığını dile getirmektedirler (Şimşek, Özgülnar 2022, s.63).


Taylor’ın yapmış olduğu bir diğer çalışma, yanlış cinsiyetlendirme ve ölü isim kullanmanın LGBTİ+’ların psikiyatristlere karşı güvenlerini sarstığını göstermektedir. Ölü ismi kullanma, bir kişinin cinsiyet kimliğini geçersiz kılan mikro-agresyondur. Transların kimlikleri için seçtikleri isimler, bir mücadelenin sonucunun simgesidir ve yeni bir yaşamın kucaklanmasını simgeler. Eski bir kimliğin ölümüyle birlikte o kimlikte yaşanan travmaların da sonunu ve yeni bir başlangıcı temsil eder. Cinsiyet kimliğine uyan bir isim son derece onaylayıcıdır. Ancak birinin ölü adının kullanılması ve hatırlatılması, yüksek duygusal ve zihinsel kargaşayı beraberinde getirir (Taylor, 2022).


Ölü isim kullanma, ismini değiştirmiş kişiye saygısızlıktır. Pek çok kurum, transları sistematik olarak pek çok konuda dışarda bıraktığı gibi akademik disiplinlerin de dışına iter (Whitley ve diğerleri; 2022). Ayrıca bu durumun gençlerde çok daha büyük sorunlara yol açtığı bilinmektedir. Gençlerde daha yüksek intihar oranlarına kadar kalıcı olumsuz sonuçları olabilir (Project, 2020). Lourenco (2016) Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı psikologların bu noktada bilinçli bir biçimde transfobik tavır takındıklarını söylemektedir. Ölü isim kullanımında saygısızlığa varacak kadar ileri gittiklerini tespit etmiştir. Ancak bu hekimler şikayet edildiklerinde gereken hukuki işlemler yapılmıştır. Hukuki işlemleri yapan bir devlet, hukuki korumayı sağlayan bir sistem, bu konudaki olumlu gelişmelerin önemli bir başlangıcıdır.


Natranslar genellikle cinsiyetlerini kamusal alanda onaylatırken, translar kamuya açık alanlarda her zaman uyumlu bir onaylama deneyimleyememektedirler. Örneğin, trans topluluklarında "ölü isim" olarak adlandırılan problemli deneyim, toplumsal cinsiyet kimliği ile çelişen terk edilmiş bir ismin yeniden ortaya çıkarılması; öznenin sosyo-sembolik varlığının merkezinde yer alan bazı noktaları harekete geçirebilir. Tıp doktorları ve psikiyatristler tarafından histeriklerin gerçek psikosomatik semptomlarının göz ardı edilmesinden farklı olarak, ölü isimle çağrılma eyleminde, kendini özgürce temsil edebilmekten yoksun bir trans deneyiminin inkârı söz konusudur (Cavanagh, 2019). Konu hakkında yeterince çalışma olmasa da kabul görme deneyiminin transların yaşamları üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu iddia edilebilir. Cinsiyetlerinin başkaları tarafından onaylanması gibi, toplumdan edinilen olumlu deneyimler, transların kendilerine daha fazla güvenmelerini sağlayabilir ve ruh sağlıklarını iyileştirebilir (Cartwright, 2017, s. 51).


Bunun farkında olan bazı şirketler ve devletler çeşitli pratiklerinde LGBTİ+’ları korumaya yönelik tavırlar almaya başlamıştır. Şubat 2022'de sosyal medya uygulaması TikTok, topluluk kurallarında değişikliğe gitmiştir. Kullanıcıların, yanlış cinsiyetlendirme veya ölü adlandırma yoluyla transları hedef alan içerikler yayınlamasını ve paylaşmasını yasaklayan bir hükmü kabul etmiştir. Bundan sadece iki ay sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde Tennessee Temsilciler Meclisi, öğretmenlerin ve diğer devlet okulu çalışanlarının trans öğrencileri marjinalleştiren sıfat ya da ölü isim kullanımını yasaklamıştır. Ölü isim ya da aşağılayıcı sıfat kullanan okul memurlarına ceza uygulamalarını karara bağlamıştır. Öğretmenler, öğrenciye atıfta bulunurken öğrencinin tercih ettiği zamiri kullanmak zorundadırlar. Ohio'daki Shawnee Eyalet Üniversitesi'nde profesör olan Nicholas Meriwether, öğrencilerinden birinin tercih ettiği zamirleri kullanmayı reddettiği için 400.000 dolar tazminat ödemiştir (Kirk-Giannini & Glanzberg, 2022).


Türkiye Ana Akım Gazetelerinde Ölü İsim Kullanımı

Türkiye ana akım gazeteleri homofobinin inşasında ve heteronormativitenin kurulumunda pay sahibidir (Gürel, 2023; Aşçı, 2013; Yegen, 2014; Kılıç, 2011; Vardal, 2015). Kaos GL’nin 2021 yılındaki Medya İzleme Raporu’nda bir yıl boyunca LGBTİ+’ları konu edinen haber, söyleşi ve köşe yazıları incelenmiştir. Metinlerin yüzde 43’ü (1707 haber) hak haberciliği kapsamında değerlendirilmiştir. Bütün metinlerin yarısından fazlasını (yüzde 57) oluşturan 2273 haber metni, hak haberciliğine aykırı ve cinsiyetçi bulunmuştur. Bu metinlerde LGBTİ+’ların temel haklarının ihlal edildiği, nefret söylemi üretildiği, haberlerin ayrımcı dil içerdiği ve metinlerin LGBTİ+’lara ilişkin önyargıları beslediği tespit edilmiştir (Kaos GL, 2021).


Translar adliye-polis haberlerinde diğer bireylere göre daha sık yer almıştır. Transların fark edilebilecek düzeyde yer tuttuğu bu haberlerde onların görüşlerine yer verilmemektedir ve sesleri duyulmamaktadır. Transların en sık yer aldığı haberler, polis-adliye haberleridir. Bu haberlerde daha çok erkeklerin ve devlet görevlilerinin görüşlerine yer verilmektedir. Bu insanlar, bu şekilde sunulmaları nedeniyle toplum bilincinde daha fazla suçla özdeşleştirilmektedir. Transların kendileriyle ilgili görüş bildirebildikleri ve seslerini duyurabildikleri tek nokta sokak eylemleridir. Sokak eylemleri haberlerinde görüşlerini duyurabilmektedirler (Gürel, 2023). Ölü ismin kullanıldığı haberler genellikle cinayetlerdir. Transların mağdur ya da fail olduğu adliye haberlerinde, özneler ölü isimleriyle anılmaktadır ve doğrudan cinsiyetleriyle öne çıkartılmaktadırlar. Bu haberlerde transların nesneleştirildikleri ve saygın bir kimlikten çıkartıldıkları görülmektedir. “Homo”, “travesti” gibi aşağılayıcı bir dille haberleştirilmektedirler.


Bir insanı ölü ismiyle haber yapmanın nedeni hukuki bir zorunluluk olabilir; ancak alternatif olarak “şu anda bilinen” ya da “eski adıyla” gibi sıfatlar da kullanılabilir. Kişinin yeni ismi, bu sıfatlarla gösterilebilir. Toplumdaki insanların, özellikle de saldırıdan kurtulanların ve cinayete kurban gidenlerin isimlerini veren gazeteciler, farkında olmadan bir grubu ötekileştirmektedir (Clements, 2017). Bu haberler sayesinde transların aldatıcı olduğu klişesi de bir yandan sürer. İsimlerinin bile “sahte” olduğu, güvenilmez oldukları vurgulanır. Hikâyenin öznesi olan transın yakınlarına sembolik şiddet uygulayan bu haberler, gerçekte oldukları kişinin atanmış cinsiyetini öne çıkartırlar. Böylelikle atanmış cinsiyetleri kutsayan stereotipleri devam ettirilmektedir.


Haberlerde ölü isim kullanımı, transların gerçekliklerini ve varlıklarını reddetmenin en belirgin yollarından biridir: “Gerçek” olan atanmış cinsiyetleridir.  Translık, bu haberlere göre “kurgu”dur, ciddiye alınmasına gerek yoktur ve sahtedir. Hukuk önünde varlıkları yoktur ya da yarı-vatandaşlık statüsündedirler. Türkiye'de LGBTİ+ topluluğu örgütlü olsa da yazılı hukuktaki haklardan her zaman yararlanamayan bu kişiler "yarı vatandaş" statüsünde yaşamaktadır[1]. Özellikle translar söz konusu olduğunda bu olumsuzluklar daha da öne çıkartılır. Gazetelerdeki tanıtımları da son derece transfobik yargılar içermektedir. Türkiye basını onlardan sıklıkla “travesti” olarak söz etmektedir.


Bir anlamda Agamben’in sözünü ettiği “Homo Sacer” olurlar. Agamben, Eski Roma’dan örnek verir. Eski Roma’da tanrı Jüpiter’e inanmayanlar “Homo Sacer” olarak damgalanır. Bu insanlar tüm hukuki haklardan yoksundurlar. Dayak yiyebilir, linç edilebilir ve aşağılanabilir bir konuma düşerler. “Homo Sacer” bir anlamda bir günah keçisidir. Toplumun bütün suçlarının nedeni ve bir lanetli varlıktır (Agamben, 2020). 

 

Yaşarken süren bu “yurttaş olmama” statüsü, ölümle birlikte bir yarı-vatandaşlık statüsüne yükseltilir. “İsim” hatırlanır; bu, resmi belgelerde geçen atanmış cinsel kimliğinin ismidir. Ölü isim kullanarak insanın kendi gerçekliği, yaşarken olduğu gibi ölümünde de reddedilmiştir. Devletin özneleştirdiği ve atanmış cinsiyetinin ismiyle özdeşleştirdiği ölü benlik gazete haberinde yeniden canlandırılmıştır.


Bulgular ve Yorumlar

Transların ana akım gazetelerdeki temsilini ve ölü isim olgusunu konu edinen bu makalede araştırma örnekleminden bazı haberler daha derinlikli bir analiz için seçilmiştir. Ana akım gazetelerde 2018-2020 yılları arasında yayınlanmış haberlerde ölü isim kullanımıyla ilgili bulguları saptamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda Google arama motoruna “2018 Travesti haber”, “2018 Trans haber”, “2019 Travesti haber” ve “2019 Trans haber” yazılmış ve arama motorundan çekilen 25 polis-adliye haberi incelenmiştir. Gazetelerde iki yıl süresince translarla ilgili yayınlanan yirmi beş haber incelenerek aşağıda belirtilen nitel alt araştırma sorularına yanıt aranmıştır. Her araştırma sorusuyla haberler incelendiğinde ulaşılmış olan bulgular yorumlanmıştır. Çalışmanın teorik kısmındaki yön, incelenen 25 haberin vermiş olduğu bulgular doğrultusunda seçilmiştir.


1.     Translar gazetelerde hangi tür haberlerde ölü isimleriyle anılmaktadırlar?

2.     Haber öznelerinin ölü isimleri dışında kendi seçtikleri isimler belirtilmekte midir?

3.     Ölü isim kullanımıyla ilgili gazeteler arasında farklar var mıdır?


2018-2020 yılları arasında yayınlanmış ve ölü isim kullanımı nedeniyle seçilmiş 25 haberin tamamı adli haberlerdir. Bu haberlerde translar suç faili ya da mağdurlardır. Onun dışındaki konularda haberleştirilirken herhangi bir isimle sunulmamakta ve “travestiler” gibi genel geçer ifadelerle temsil edilmektedirler. Polis-adliye haberleri dışında transların isimleri anılmamakta ve genellemelerle belirtilmektedirler. Bu durum transların suç, polis ve adliye ile ilişkili konularda damgalanmalarını da beraberinde getirmektedir ve “Tüm translar suçludur ya da suça meyillidir” transfobik yargısını beslemektedir. Taraflardan birinin trans olduğu haberlerde “gazetecilik etik ilkeleri ve masumiyet karinesi” hiçe sayılmaktadır. Haberde anlatılan olayın yargıya taşınıp taşınmaması ve kesinliği düşünülmemektedir. Gazete, tıpkı bir hâkim gibi mahkeme kararlarından ya da sürecinden bağımsız olarak insanları yargılamaktadır. Yine bu haberlerde dikkati çeken bir diğer nokta ise hiçbir haberde transların ifadelerine yer verilmemesidir. Transların yerine haberin anlatıcısı ya da atanmış cinsiyetteki haber failleri konuşmaktadırlar.


Spivak, “madun konuşmaz” derken fiziki bir konuşamamaktan değil; madunun sesinin duyulamamasından bahseder. Madun konuşsa bile onu anlayacak kulaklar yoktur. O başka bir dilden ve başka bir dünyadan seslenmektedir (Spivak, 2023). Oysa Türkiye’deki homofobik gazetelerde madun fiziki olarak yoktur. Haber transları öyle bir inşa eder ki doğrudan onları yok eder. Sesleri duyulmaz, olaylarda ikincil bir alana itilir, öne çıktıklarında da varlıkları manipüle edilir. Örneğin, Hürriyet Gazetesi haberinde haberin öznesinin “travesti” olarak kodlandığı ve isimlendirilmediği gözlenmektedir. Teorik çerçevede belirtildiği üzere Foucault’ya göre özneleştirme, ilgili kişinin kimliğinin ve benlik duygusunun merkeze alındığı bir iktidar yöntemidir. Kişinin kim olduğunu değiştirmek, belirlemek ya da kısıtlamak bir hapishane stratejisidir (Foucault, 2016, s.128). Tıpkı bu hapishane stratejisinde olduğu gibi haberin öznesinin varlığı manipüle edilmektedir.

Hürriyet, 18.08.2018

Antalya'da bir gencin camdan atladığı evdeki travesti yakalandı.

Antalya’da bir gencin, fuhuş pazarlığı yaptığı iddia edilen bir travestinin evinin ikinci katından düşmesi olayıyla ilgili gözaltına alınan travesti tutuklandı.

Hürriyet gazetesinin haberinde bir intihar olayının anlatılış şekli, trans özneyi “katil” şüphesiyle sunmaktadır. Oysaki olayın mahkeme süreci hakkında hiçbir bilgi verilmemektedir. Bir genç camdan düşmüştür ve evin içinde bir trans vardır. Ancak olayın haberleştirme formu, doğrudan doğruya transı “suçlu” ilan etmektedir.


Posta Gazetesi’ndeki örnekte olduğu gibi haber metinlerinde seçtikleri isimlerin “takma ad” olarak nitelendirilmesi ya da “adını kullanan travesti” gibi sıfatlandırmalar, kendi seçtiği ismin reddedilmesi ile, kişinin öznelliğinin kapatılması olarak kabul edilebilir. Nergis’in seçtiği isim, “takma ad” olarak sıfatlandırılmıştır. Ölü ismi “travesti” sıfatı ile verilmiştir.

Posta Gazetesi, 23.04.2018

Villada Travesti Cinayeti

Aydın'ın Kuşadası ilçesinde, 26 yaşındaki travesti K. K[2]., bıçaklanarak öldürüldü.

Kadınlar Denizi Mahallesi, Andıç Sitesi’nde dün saat 22.00 sıralarında meydana gelen olayda, ’Nergis’ takma adı ile tanınan travesti K. K., bir süre önce kiraladığı villada, ev arkadaşı tarafından ölü bulundu.

Görüldüğü üzere haberde isim, ölü isim olarak verilmekte ve takma adı tırnak işareti içerisinde kodlanmaktadır. Ayrıca haber başlığı ofansif bir kelime seçimiyle (travesti) bireyi özneleştirmektedir.


İncelenen gazetelerin içerisinde diğerlerinden farklılaşan BirGün gazetesi, transları “travesti” olarak isimlendirmemekte ve aşağılayıcı ifadelere yer vermemektedir. Gürel’in (2023) “Haber, Sokak ve ‘Travesti’” adlı transların sokak gösterileriyle ilgili kitabında da BirGün gazetesi daha liberter ve insan haklarına uyumlu haberlerle öne çıkmaktadır. Ölü isme yer vermeyen metinlerle BirGün gazetesi, demokratik ve haklara saygılı bir duruş sergilemektedir.

BirGün gazetesi, 25.09.2019

Trans tutuklu Buse: “İntihar etmek üzereyim, ameliyat olmak istiyorum”

Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan trans tutuklu tüm başvurularına rağmen ameliyatının gerçekleşmediğini ve intihara yaklaştığını duyuran bir mektup kaleme aldı.

Bianet'ten Evrim Kepenek'in haberine göre, trans mahpus Buse, trans geçiş ameliyatının kabul edilmesi için 2018'in Temmuz ayında 38 gün açlık grevi yaptı. Tekirdağ F Tipi Cezaevi'ndeydi. Mahkeme, "Ameliyat olabilir" kararı üzerine ölüm orucuna ara verdi.

BirGün gazetesinin yukarıdaki metin haber öznesi “Buse” olarak seçtiği isimle anılmıştır. Ayrıca Buse’nin ifadeleri ve kendi cümleleri verilmiştir. Haberin siyasi gerçekliği ortaya çıkarılmış ve asıl sorun gösterilmiştir.


Hükümet yanlısı Yeni Şafak gazetesi, genel olarak LGBTİ+’lara bir karartma uygularken konuyla ilgili haberleri siyasetle çerçevelemektedir. Olumsuz ve hakaret içeren sıfatlar kullanmaktan çekinmeyen haber başlıkları, Türkiye’deki haberciliğin faşizan boyutlarını gözler önüne sermektedir. Hükümete muhalif olan siyasi partilerin LGBTİ+’larla ilgili çalışmalarını sürekli olarak olumsuz yargılarla nitelendiren gazete, homofobik bir kitleye popülist söylemler içeren başlıklarla seslenmektedir. Homofobiyi kışkırtmakta ve toplumdaki barış umutlarını yok etmektedir. “Kendisini trans olarak tanımlayan” vurgusuyla homofobiyi Kürt siyasi hareketine (HDP) yönlendiren haber, konuyu, çoğunluğun ortak söylemleri ve milliyetçilik ile aynı çerçeveye almaktadır. Bu şekilde biz-onlar ayrımını güçlendirmektedir. Sadece cinsel kimlik üzerinden değil, etnik meseleler ve siyasi partiler üzerinden de ayrımları pekiştirmektedir. Aşağıdaki örnekte görüldüğü gibi kitlesini hem faşizm hem de homofobi üzerinden konsolide etmektedir.

Yeni Şafak, 13.03.2019

Avcılar’ın ‘trans’ parti yöneticisi

24 Haziran 2018 seçimlerinde Eskişehir’den eşcinsel vekil adayı gösteren HDP'den sonra CHP de atağa kalktı ve 'transseksüel' bir ismi parti yönetimine aldı.

Anti-demokratik baskılarla yaşamaya alışmış olan etnik kimliğine ve haklarına önem veren seçmenlerin partisi olan HDP, yapmış olduğu açılımlarla toplumun marjinalleştirilen gruplarını da savunmaktadır. “Terörist” olarak medyada yansıtılan bu parti, geniş bir kitle tarafından “şeytan” olarak görülmektedir. HDP’yi eşcinsellere yönelik açılımlarla göstermek, zaten homofobik olan sağ muhafazakâr ve faşist kitleyi daha da öfkelendirmektedir. Türkiye’de nefret dilini oldukça fazla kullanan, Yeni Şafak gibi ciddi sayıda gazeteler vardır. Bu gazetelerin haberlerinde eşcinsellik “günah”, “hastalık”, “Batı taktiği” vb. ifadelerle sürekli olarak terörize edilmektedir. Bu gazetelerin diğer bir taktiği ise eşcinselliği yok saymaktır. Konuya bir karatma uygulamaktadırlar. Yeni Şafak haberlerinde görülen isimsizleştirme, konuyla ilgili haber sayısının azlığının da gösterdiği gibi tam olarak bir karartmadır. Gazete, farklı cinsel kimliklerin varlığını yok saymaktadır. Devletin ideolojik aygıtları üzerinden kitlelerin bilincine işlenen ortak söylemlerle kurulan ortak zeminler üzerinden ötekileştirmeye devam etmektedir.


Trans kimliklerin basmakalıp bir şekilde temsiller aracılığıyla üretimi takipçiler üzerinde etkilidir. Bu üretim, homofobik ve marjinalleştirici fikirleri bilinçlere eker ve pekiştirir. Bu temsilleri alımlayan insanların LGBTİ+ topluluklarına karşı olumsuz tavır ve tutumlarının pekiştirildiği iddia edilebilir (Gürel, 2023). “Kişilerin eylemleri ve söylemleri birbirleriyle ilintilidir. Eylemlerin kontrol edilebilmesi için söylemin de kontrol altında tutulması gerekmektedir” (van Dijk, 2010, s. 13). Söylemler ve temsiller, ideolojinin taşınmasında ve kurulmasında etkilidirler. “İdeoloji ve söylem arasındaki ilişki incelendiğinde; ideolojilerin dil aracılığı ile inşa edildiği görülür. Bu ideolojiler dille paylaşılır ve hegemonyanın devamı sağlanır” (Matheson, 2005, s. 6). Van Dijk’a göre, kritik bir öneme sahip olan söylemler ve temsiller; etnik kökene, sınıfa, kültüre, ırka ve toplumsal cinsiyete ilişkin eşitsizlikleri yeniden üretirler (van Dijk, 1998, s. 250.) Bu anlamda Türkiye’deki sağ muhafazakâr basın ve LGBTİ+ topluluklarıyla ilgili haberleri, Türkiye’deki homofobik ve transfobik tavırları olumsuz bir biçimde güçlendirmektedir.


Bir grup tarafından paylaşılan inançlara “sosyal temsiller” denir. İdeolojiler, sosyal temsillerin örgütleyicisi olan temel inançlardır. Gruplar ve insanlar “ortak zemin” olarak adlandırılan, daha genel fikir birliğine dayalı kültürel olarak paylaşılan bilgileri paylaşırlar. Ortak zeminler aynı zamanda bir kültür üyesi tarafından paylaşılan genel normlar ve değerlerdir. Gruplar, bu kültürel değerlerden bazılarını seçer ve kendi ideolojisinin içinde onu yeniden düzenlerler. İdeolojiler ve fikirsel yapıları, aynı zamanda bir grubun kimliğinin bilişsel çekirdeği ve üyelerinin sosyal bir öz şeması olarak görülebilir. İdeolojilerden filizlenen sosyal temsiller, grup üyeleri olarak aktörlerin sosyal davranışlarını (pratiklerini) kontrol ederler (van Dijk, 2003).


Konu bağlamında düşünüldüğünde heteroseksüellik Türkiye’deki grupların genel ideolojisidir. Bunun dışına çıkan cinsel yönelimler toplumun veya kültürün bütününe karşı tehdit olarak görülmektedir. Cinsiyetle ilgili sosyal temsiller atanmış cinsiyetlerin kabulünü ve heteronormatif değerleri yüceltirler. Bu durum basına da yansımaktadır. Haber öznelerinin isimlerinin yok sayılması, muhalif siyasetle birlikte çerçevelendirilerek haberleştirilmeleri, olumsuz ve hakarete varan sıfatlarla temsil edilmeleri, haklarının hiçe sayılması gibi durumlar kitlelerin sahip olduğu ideolojik yapılanma ve “ortak zeminler” üzerinden açıklanabilir. Hukuk açısından habercilikle ilgili kanunların ve vicdani hassasiyetlerin LGBTİ+’larla ilgili haberlerde geçersizleşmesinin temel nedeninin bu olduğu söylenebilir.

Posta, 23.04.2018

Travesti cinayetine mumlu protesto

İzmir'de, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği önderliğindeki bir grup, Karabağlar İlçesi'nde, 'Tuğçe' takma adlı travesti H. Ş.[3], otomobilinde kurşunlanarak öldürülmesini, mum yakarak protesto etti.

Görüldüğü üzere bu haberin başlığında da trans birey, ofansif bir kelimeyle (travesti) sıfatlandırılmaktadır. Haber başlığında geçen “mumlu” ifadesiyle fallusu çağrıştıran bir kelime seçimi söz konusudur. Türkçe’de argo ifadelerde penisi temsil eden pek çok nesneden biri de “mum”dur ve bu ifade bilinçli seçilmiş olma ihtimali vardır. Bireyin ismi Tuğçe’dir; ancak haberde, kendi seçtiği isme “takma ad” denilmektedir. Yine haberin içeriğinde ölü ismi kullanılmıştır.

 

Sonuç    

Kişinin kendisini bilme ve tanıma halinin tamamlanması imkânsızdır. Çünkü kişi değişen çevre koşullar içerisindedir ve bu koşullardan etkilenerek değişir. Yeni tanışmalarla, yeni mekânlarla, medyadan aldığı iletilerle sürekli olarak yeniden üretilen akışkan bir benliğe sahiptir. İsimle özdeşleşme, bu duruma karşı bir sabit kalma refleksi olarak da okunabilir. İnsanın karakterine nüfuz eden ve ona yapışan isim, bir anlamda onun varoluşunda belirgin ve değişmez bir sabitlik haline gelir. İsim, özneleşmenin en belirgin ve temel stratejilerinden biridir.


Dahası isim, iletişim süreçlerinde kişinin belirli kültürel nitelikleri üzerinden tanınmasını ve okunmasını sağlar. Her ismin çağrıştırdığı bir kültür ve zaman dilimi vardır. Jane muhtemelen Amerikalı, Sebastian Arjantinli, Byung Koreli ve Cenk ise Türkiyelidir. Bazıları "kadın", bazıları ise "erkek" isimleridir. İsim cinsel kimliği de temsil eder. Dini metinlerde de belirtildiği gibi bazı isimler kişinin inancına işaret ediyor olabilir. Bazıları ise zaman içinde moda haline gelmiş olabilir. Ancak bazı durumlarda bu sabitlik, sosyal ve psikolojik çatışmalar nedeniyle değiştirilmek istenebilir. Kişi taşıdığı bazı temsillerle uyumsuzluk yaşar ve mücadeleye girer. İsim de bu sembollerden biri olabilir. Ailesinin verdiği isim, kişinin isteğiyle değiştirilebilir. Kimlik, din ya da ülke değişikliği de isim değişikliğine neden olabilir. Durum ne olursa olsun, kişinin ismini değiştirmesi önceki sabitlikten bir kopuşu beraberinde getirir. Çoğu zaman önceki kimliğiyle ilgili bir sorunla ilişkilidir.  


Bu çalışma, ölü isimler olgusunu ve bunun insanlar üzerinde süregelen etkilerini gazete haberleri üzerinden ele almıştır. Bunun için konuyla ve özneleşme ile ilgili teorik arka plandan destek alınmıştır. Cinsel kimliğini değiştiren ve toplumda yeni bir isimle tanınan kişilere, basın tarafından gösterilen saygısızlığa dikkat çekilmiştir. Bedensel göstergelerini değiştirerek yeni bir kimlik edinen kişilerin seçtikleri isimlerin yok sayılmasına dair haber söylemlerini ve ölü isim kullanımını sürdüren gazete haberlerinin toplumda süregelen homofobi ve transfobiyi pekiştiren bir işleve sahip olduğu savunulmuştur. Ayrıca bu şekilde kurgulanan haber söylemlerinde, insanları başka sıfatlarla aşağılama ya da küçümseme de görülmüştür.


Nadir durumlarda, yasal nedenlerle gazeteciler, habere konu olan kişinin eski veya alternatif bir ismini kullanmak zorunda kalabilirler. Bu durum, ancak habere konu olan vaka ya da olayın, isim değişikliğinden önce gerçekleşmişse söz konusu olabilir. Ancak örnek olarak verilen haberlerde olayların yaşandığı dönemde trans bireylerin ölü isimlerinin aşağılayıcı ve saldırgan bir tutumla etiketlendiği görülmüştür. Haberlerde geçen "takma ad" ifadesi yerine "şu anda bilinen" veya "eski isim" gibi sıfatlar, kişilerin yeni öznelliklerine ve varoluş hallerine daha saygılı bir tutumdur. Özellikle trans cinayetlerinin her geçen gün arttığı ve bu konuda ciddi yasal boşlukların olduğu Türkiye gibi “yoğunluğu azaltılmış” demokrasilerde gazete haberlerinin fobik yaklaşımları toplumsal adalet ve barışa hizmet etmemektedir.


İnceleme sonunda görülmüştür ki translar, gazetelerde yoğun olarak cinayet haberlerinde görülmektedirler ve bu haberlerde ölü isimleriyle anılmaktadırlar. Haberlerde öznelerin ölü isimleri dışında kendi seçtikleri isimler belirtilmemektedir. Belirtildiğinde ise aşağılayıcı sıfatlar kullanılmaktadır. Ölü isim kullanımıyla ilgili gazeteler arasında farklar vardır. Özellikle sağ muhafazakâr ya da hükümet taraftarı basında haber dili çok daha problemlidir. Ölü isim kullanımı ve haberin inşa edilişindeki sorunlar artmaktadır. Daha demokratik hak haberciliği yapan BirGün gibi gazetelerde bu dil, belirgin bir farkla daha temiz ve özenlidir.


 

KAYNAKÇA


Kitaplar ve kitap bölümleri

Agamben, G. (2020). “Homo Sacer”, Kutsal İnsan. Çev: İsmail Türkmen. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Berger, P. & Luckmann, T. (1967). The Social Construction of Reality: A Treatise in the Sociology of Knowledge. New York: Anchor Publisher

Bradley, C. (2020) Transphobic Hate Crime Report 2020, London: Galop

Butler, J., and Spivak, G. C. (2010). Ulus devlet marşını kim(ler) söyler? Çev: O. Akınhay. İstanbul: Agora Kitaplığı. 

Butler, J. (2019). Cinsiyet Belası. Çev: Başak Ertür, İstanbul: Metis Yayınları.

Deleuze, G. (2019). Bilgi. Çev: Ayşegül Baran. İstanbul: Otonom Yayıncılık

Deleuze, G. (2023). İktidar. Çev: Sinem Özer, Münevver Çelik. İstanbul: Otonom Yayıncılık.

Derrida, J. (2001). The Work of Mourning. Çev: P.A. Brault ve M. Naas. Chicago: University of Chicago.

Derrida, J. (2007). Nietzschelerin Şöleni, Der. ve Çev. Ali Utku ve Mukadder Erkan. İstanbul: Otonom Yayıncılık.

Foucault, M. (2011). Etiğin Soybilimi üzerine: Sürmekte olan çalışmaya ilişkin bir değerlendirme. Özne ve İktidar - Michel Foucault-Seçme Yazılar 2 (O. Akınhay, F. Keskin, Çev.). içinde (1983, ‘On the Genealogy of Ethics: An Overview of Work in Progress’, ‘A propos de la généalogie de l’éthique: un aperçu du travail en cours’) İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 193-220.

Foucault, M. (2015) Öznenin Yorumbilgisi: College de France Dersleri 1981-1982, Çev. Ferda Keskin, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Foucault, M. (2016). “Interview with Michel Foucault,” in About the Beginning of the Hermeneutics of the Self: Lectures at Dartmouth College, 1980, ed. Henri-Paul Fruchaud and Danielle Lorenzini. Chicago: University of Chicago Press.

Goethe, J. W. (2015). Yaşamımdan Şiir ve Hakikat. Çev: Mahmure Kahraman. İstanbul: Türkiye İşbankası Yayınları.

Gortler, Shai. (2020). Carceral Subjectivity and the Exercise of Freedom in Israel-Palestine. (Doktora Tezi) University of Minnesota Digital Conservancy, Erişim adresi: https://hdl.handle.net/11299/213115.

Gürel, K. T. (2023). Basında Homofobinin İnşası. Çanakkale: Paradigma Akademi Yayınları.

Gürel, K.T. (2023). Haber, Sokak ve “Travesti”. Çanakkale: Paradigma Akademi Yayınları.

Huffer, L. (2009) Mad for Foucault: Rethinking the Foundations of Queer Theory. New York: Columbia University Press.

Kaos GL Derneği. (2020). LGBTİ+ Hakları Alanında Çeviri Sözlüğü.

Matheson, D. (2005). Media discourse: Analysingmediatext. Berkshire: Open University Press.

Van Dijk, T. A. (1998) Ideology: a multidisciplinary approach. Londra: Sage Publications.

 

Makale

Altun, Işıl (2004). Kandıra Türkmenlerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm. Kocaeli: Yayıncı Yayınları.

Arijs, Q., Burgwal, A., Van Wiele, J., & Motmans, J. (2023, March). The Price to Pay for Being Yourself: Experiences of Microaggressions among Non-Binary and Genderqueer (NBGQ) Youth. Healthcare (Vol. 11, No. 5, p. 742). MDPI.

Aşçı, S. (2013). Yazılı basında LGBT temsili: Onur haftası haberlerinde Türkiye ve ABD karşılaştırması, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul.

Banu BarguStarve and Immolate: The Politics of Human Weapons (New York: Columbia University Press, 2014), pp. 14–18.

Butler, J. (2020). The Force of Non-violence. Çev: Sofi Farazande, Güney Işık Tombak, “Yaralanabilirlik, şiddet ve direniş üzerine tekrar düşünme” başlıklı çeviri. Erişim adresi: https://uni-versus.org/2020/11/22/judith-butler-yaralanabilirlik-siddet-ve-direnis-uzerine-tekrar-dusunme-1-kisim-ceviren-sofi-farazande-ve-guney-isik-tombalak/  Erişim Tarihi: 24.09.2023

Çelik, C. (2006). Kültürel Sembol Sistemi Olarak İsimler: İsim Sosyolojisine Giriş. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD), 6 (2), 39-61.

Cartwright, T. (2017). What Factors Impact the Mental Health of Transgender People? (Yüksek Lisans Tezi). University of Chester, United Kingdom.

Cavanagh, S. L. (2019). Transgender, hysteria, and the other sexual difference: An Ettingerian approach. Studies in Gender and Sexuality, 20(1), 36-50.

Clements, K. C. (2017). What is deadnaming? Healthline .Erişim adresi: https://www.healthline.com/health/transgender/deadnaming

Gaskins LC, McClain CR (2021) Visible name changes promote inequity for transgender researchers. PLoS Biol 19(3): e3001104. https://doi.org/10.1371/journal.pbio.3001104

Hirik, E. (2021). Türkiye Türkçesinde ‘mental isimler’. Dil Araştırmaları, 15(28), 33-55.

İnayet, A. (2013). “Türklerde Köpek Kültü Var Mıydı?”, Yalım Kaya Bitigi, Osman Fikri Sertkaya Armağanı, Editörler: Hatice Şirin User-Bülent Gül, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, s. 335-344.

KILIÇ, D. (2011). Bir Ötekileştirme Pratiği Olarak Basında Eşcinselliğin Sunumu: Hürriyet ve Sabah Örneği (2008-2009). Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 1(1).

Kirk-Giannini, Cameron Domenico & Glanzberg, Michael (2022). Pronouns and Gender. In Luvell Anderson & Ernie LePore (eds.), The Oxford Handbook of Applied Philosophy of Language. Oxford University Press.

Lacan, J. (2013). Psikanalizin dört temel kavramı seminer 11. Kitap, Çev. Nilüfer Erdem, İstanbul, Metis Yayınları

Lourenco, D. (2016). Trans Lives Matter. Prandium: The Journal of Historical Studies at U of T Mississauga, 5(1).

Özşahin, M. (2019). Türkçede bazı kişi adlarında argolaşma, kavramlaşma ve temsil. Türkoloji Dergisi, 23 (2), 312-33“3. Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/en/pub/turkoloji/issue/50187/557998

Project, The Trevor. (2020). National survey on lgbtq youth mental health 2020. (Veri seti)

Sinclair-Palm, J., & Chokly, K. (2023). ‘It’sa giant faux pas’: exploring young trans people’s beliefs about deadnaming and the term deadname. Journal of LGBT Youth, 20(2), 370-389.

Şimşek, K. O. & Özgülnar, N. (2022) Seks İşçilerinin Sağlık Haklarının Değerlendirilmesi: Hak İhlallerine Bakış (Uzmanlık tezi). İstanbul Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,

Taylor, T. N. (2022). Deadnamed and Misgendered: How Specific Microaggressions Influence Perceptions of Therapists (Doktora Tezi), Southern Illinois University at Edwardsville).

van Dijk, T. A. (2010). Söylem ve iktidar. A. Çavdar & A. B. Yıldırım (Der.), Nefret suçları ve nefret söylemi içinde (ss. 9-44). İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları.

van Dijk, T. A. (2005). Söylemin yapıları ve iktidarın yapıları. M. Küçük (Der.), Medya, iktidar, ideoloji içinde (ss. 315-376). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

Vardal, Z. B. (2015). Nefret söylemi ve yeni medya. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2(1), 132-156.

Whitley, C. T., Nordmarken, S., Kolysh, S., and Goldstein-Kral, J. (2022). I’ve been misgendered so many times: Comparing the experiences of chronic misgendering among transgender graduate students in the social and natural sciences. Sociol. Inq. 1, 1001–1028. doi:10.1111/soin.12482

Yegen, C. (2014). Türk Yazılı Basınının HIV/AIDS Haberlerindeki Nefret Söylemi: Posta Gazetesi Örneği. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 2(3), 317-349.

Yegin, Ş. (2020). Popüler kültürün isim belirlemeye etkisi. Akademi Sosyal Bilimler Dergisi, 7 (19), 110-126. Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/en/pub/asbider/issue/51886/675676

YILMAZ, E. (2020). Türkmen kültüründe ad verme geleneği ve kişi adları. Dil Araştırmaları, 14(27), 211-2

 

İnternet Kaynakları

Posta. Villada travesti cinayeti. Erişim adresi: https://www.posta.com.tr/son-dakika/villada-travesti-cinayeti-116201  Erişim Tarihi: 30-08-2023

BirGün. Trans tutuklu Buse: “İntihar etmek üzereyim, ameliyat olmak istiyorum. Erişim adresi: https://www.birgun.net/haber/trans-tutuklu-buse-intihar-etmek-uzereyim-ameliyat-olmak-istiyorum-270089  Erişim Tarihi: 30.08.2023

Hürriyet. Antalya'da bir gencin camdan atladığı evdeki travesti yakalandı. Erişim adresi: [https://www.hurriyet.com.tr/gundem/antalyada-bir-gencin-camdan-atladigi-evdeki-travesti-yakalandi-40932280](https://www.hurriyet.com.tr/gundem/antalyada-bir-gencin-camdan-atladigi-evdeki-travesti-yakalandi-40932280) (Erişim tarihi: 30.08.2023).

Yeni Şafak. Avcılar’ın “trans” parti yöneticisi. Erişim adresi: [https://www.yenisafak.com/gundem/avcilarin-trans-parti-yoneticisi-3451104](https://www.yenisafak.com/gundem/avcilarin-trans-parti-yoneticisi-3451104) (Erişim tarihi: 31.08.2023).

Posta. Travesti cinayetine mumlu protesto. Erişim adresi: [https://www.posta.com.tr/gundem/travesti-cinayetine-mumlu-protesto-115945](https://www.posta.com.tr/gundem/travesti-cinayetine-mumlu-protesto-115945) (Erişim tarihi: 31.08.2023).



Notlar


[1] Butler ve Spivak’a göre iktidar, kişileri doğrudan kısıtlamayabilir, onları özgürlüklerinden yoksun bırakmayabilir. Ancak özgürlüklerinin kategorilerini belirler. Kategorilerinin bu şekilde belirlenmesi, ortada bir yurttaş-olmama ya da “yarı yurttaşlık” statüsü üretir. Bu da devletsiz kişilerin kendilerini koruyan haklardan yoksun bırakır. Aynı zamanda özgürlüğün kullanılabileceği koşullardan da eksik kalırlar (Butler and Spivak, 2010, s.16). 

[2] [ed.n.] Etik sebeplerle, ilgili haberde geçen ölü isimler bu çalışmada tekrar edilmemiştir.

[3] [ed.n.] Etik sebeplerle, ilgili haberde geçen ölü isim bu çalışmada tekrar edilmemiştir.

Ses - 14 Dergisine Git

Kaos Q+

Tunus PTT, PK 12, Kavaklıdere-Ankara

+90 312 230 6277

İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Kurumu SIDA Logo kaosgldergi.com sitesi, Gökkuşağı Projesi kapsamında, İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Kurumu SIDA tarafından desteklenmektedir.
Validation error occured. Please enter the fields and submit it again.
Thank You ! Your email has been delivered.